“Ne te quasiverisextra / Ne arasan kendinde ara.”
Yıldızı kendisidir insanın,
İnsanı dürüst ve mükemmel kılabilen ruh da,
Hükmeder bütün ışığa, tesire, kadere;
Değildir hiçbir şey onun için geç ya da erken.
Meleklerimizdir yaptıklarımız, iyi ya da kötü,
Ölümlü gölgelerimizdir yanı başımızda hala yürüyen.
- Ne hakkında olursa olsun, ruh her zaman böylesi dizelerde bir tembih duyar. Aşıladığı duygular, içerebileceği herhangi bir fikirden daha değerlidir.
- Ne var ki insan kendi fikrini kapı dışarı eder, onundur çünkü.
- İnsan, yüreğini yaptığı işe koyup elinden gelenin en iyisini yaptığında rahat ve neşelidir, ancak aksini söyleyip yapması ona huzur vermeyecektir.
- Dimdik ve capcanlı durup hep gerçekleri söylemeliyim. Kötülük ve kibir hayırseverlik kisvesine bürünürse geçer mi?
- Hakikat yapmacık sevgiden daha güzeldir. İyiliğin bir keskinliği olmalıdır, aksi takdirde bir şey değildir.
- Hayatım kendisi için vardır, bir gösteri için değil.
- Yapmam gerekendir beni ilgilendiren, başkalarının ne düşündüğü değil.
- Yapmanız gerekeni sizden daha iyi bildiğini sana insanlar hep olacaktır. Dünyanın ne düşündüğüne göre yaşamak kolaydır bu dünyada, yalnızken de kendi kafamıza göre yaşamak kolaydır, ancak büyük insan kalabalığın ortasında yalnızlığın bağımsızlığının kusursuz tadını yaşayandır.
- Ancak işini yap, böylece seni tanırım. İşini yap, kendini sağlamlaştırırsın.
- Bir insan olarak değil de bir mahalle papazı olarak, yalnızca tek taraftan, izin verilen taraftan bakmaya yeminli olduğunu bilmiyor muyum? İnsanların çoğu, gözlerini öyle ya da böyle bir mendille bağlamış, fikir topluluklarından birine ilişmişlerdir.
- Her doğruları pek de doğru değildir. İki diye bildikleri gerçek iki değildir, dört diye bildikleri gerçek dört değildir, bu yüzden, ağızlarından çıkan her söz canımızı sıkar ve onları düzeltmeye nerden başlayacağımızı bilemeyiz. Bu sırada doğa bize bağlı olduğumuz tarafın hapishane giysisini giydirmekte geç kalmaz. Bir yüz ve bir tavır giyiniriz, adım adım naziğinden bön bir ifade takınırız. Bu özellikle utanç verici bir tecrübedir, tarih boyunca da kendi intikamını almadan bırakmaz, yani “övgünün budala yüzünden”, ilgimizi çekmeyen bir sohbet yüzünden kendimizi rahat hissetmediğimiz bir ortamda takındığımız zoraki gülüşten söz ediyorum: Kendiliğinden değil de, alçak bir zorlama inatla kıpırdayan kaslar, en nahoşundan bir hisle yüz hatlarına gergin bir şekilde yayılır.
- İnsan ürkektir ve af diler, artık dimdik degildir, "ben şöyle düşünüyorum", "ben buyum" demeye cesaret edemez, bir azizden ya da bilgeden alıntı yapar. Ottan ya da açan gülden utanırlar. Penceremin altındaki bu güller, geçmişteki güllerden ya da daha iyilerinden söz etmiyorlar; ne iseler o oluyorlar, bugun Yaradan’la birlikte varlar. Onlar için zaman yoktur. Yalnızca gül olarak vardır, varlığının her anında mükemmeldir. Bir yaprak tomurcuk vermeden, bütün hayat hareket halindedir, tam açmış bir çiçekte daha fazlası, yapraksız kökte ise daha azı yoktur. Varlığı, doygunluğa erer, doğayı da her an aynı sekilde doyurur. Ancak insan erteler ya da hatırlar, şimdiki zamanda yasamaz, gözlerini geçmişe çevirerek geçmişin matemini tutar ya da onu evreleyen zenginliğe aldırış etmeden, gelecegi onceden görebilmek icin parmak ucunda durur. Şimdiki zamanda, anda, zamanın üstünde dogayla birlikte yaşayana kadar mutlu ve güçlü olamaz.
- Peki neden sağduyu sahibi olmanız gerekiyor ki? Öyle ya da böyle insan içinde söylediklerinizle çelişmeyin diye neden hafızanızın cesedini sürükleyesiniz ki? Diyelim ki kendinizle çeliştiniz, ne olur ki? Geçmişi bin gözlü simdi tarafından yargılamak ve yeni bir günde yasamak yerine, salt hafızayla ilgili hallerde dahi, tek başına hafızaya asla güvenmemek neredeyse bilgeliğin kuralı gibi görünüyor. Kendi metafizik anlayışınıza göre, Tanrı' ya bir kişilik vermeyi reddettiniz, ancak ruhun içtenliği ortaya çıkınca, kalbi ve can ona birakiniz, zira Tanrı' yı şekle ve renge büründürecektir. Nazariyenizi bir kenara birakiniz, tipki Yusuf' un, gömleğini kadına bıraktığı gibi ve kaçınız.
- Samimi davranışınız kendisini ifade eder, öteki samimi davranışlarınızı da açıklar. Uyum sağlamanız hiçbir şey ifade etmez. Kendi başınıza hareket edin, daha önce kendi başınıza yaptıklarınız şimdi sizi doğrulayacaktır. Büyüklük geleceğe seslenir, ordan destek görür.Bugün doğrusunu yapıp bakışları dikkate almayacak kadar sağlam durabiliyorsam, şimdi beni savunacak kadar doğru bir şey yapmışımdır geçmişte.
- Varsayalım erdemliydiler, erdemi yiprattilar mi? Senin bugün yaptiklarin, onlarin takip edilen ve bilinen eylemleri kadar onemlidir. Özel adamlar özgün fikirleri doğrultusunda hareket ettigi zaman, parıltı krallarin hareketlerinden beyefendilerinkine naklolacaktir.
- Bu birincil akla sezgi deriz, sonraki bütün dersler ise ög renimin sonucudur. O derin kudrette her sey kendi ortak kö-kenini bulur, en son cözümlenebilen sey budur. Zira ruhta dingin saatlerin -nasil oldugunu bilmedigimiz bir biçimde-dogdugu var olma duygusu; esyadan, uzaydan, isiktan, za-mandan, insandan farkli degildir, onlarla birdir, hayatlarin ve varhklarinin giktig! ayn kaynaktan çikar. Önce esyanin var oldugu hayati paylagir, sonra onlari dogadaki görüntüler olarak görür ve onlarin davasini paylastigimizi unuturuz.
- Örnek ve tecrübe dışarıda kalır. Yolu yordami, usulü insandan ögrenirsiniz, ancak ona ögretmezsiniz. Simdiye kadar var olan bütün insanlar, onun unutulmus temsilcileridir. Korku ve umut da onun altindadir. Hatta umutta biraz daha azdir. Görme vakti geldiginde, minnet ya da adamakıllı mut-luluk olarak nitelendirilebilecek hiçbir sey yoktur. Tutkunun üstüne cikan ruh, kimligi ve ebedi sebep-sonuç iliskisi görür, dogrunun ve gerçegin Özünü algilar ve her seyin iyi gideceğini bilerek kendisini sakinlestirir. Dogadaki uçsuz bucaksiz. Yerler, Atlantik Okyanusu, Güney Denizi, uzun zaman aralıkları, yillar, çağlar onemsizdir. Tipki su anımın temelinde oldugu gibi, hayatin ve sartlarin geçmişteki her halinin de altında yattigini düşündüğüm ve hissettigim, hayat denen, ölüm denen sey budur.