Eğiticilerin, özgürleştiricilerinden başka bir şey olamazlar. Her türlü eğitimin sırrı da budur iste: yapay uzuvlar, balmumundan burunlar, gözlüklü gözler vermez, sana, bu armağanları verebilen, sahte bir eğitim görüntüsüdür yalnızca. Oysa özgürleştirmelidir eğitim, bitkinin narin çekirdeğine tecavüz edecek her türlü ayrık otunun, molozun, asalağın ayıklanması, ışık ve ısının sökün etmesi, gece yağmurun sevgiyle inmesidir; anaç ve merhametli olduğu yerde doğayı taklit etmek ve ona hürmet etmektir, gaddar ve acımasız nöbetlerine engel olduğu ve iyiye yöneldiği yerde, üvey ana tavrının ve hazin anlayışsızlığının dışavurumlarının üstüne bir örtü serdiği yerde, doğanın tamamlanışıdır.
Önceleri yalnızca kişinin kendisi için; ama kendisi sayesinde nihayetinde herkes için. Elbette, kişiyi derinden ve yürekten bir tevekküle götüren bir çabadır bu: çünkü, bireyde ve toplumda neyi ne kadar iyileştirmek mümkündür ki?
Tum hakiki kültürlerin kökü buradadır.
Ben bu arzuyu insanların aziz ve deha olarak yeniden, doğma arzusu olarak anlıyorum ve Buddha mitosunu anlamak için ilk önce Budist olmak gerekmediğini biliyorum. Bilginlerin ya da sözümona kültürlülerin ortamlarında, söz konusu arzunun eşlik etmediği bir yetenekle karşılaştığımızda, nefret ve tiksintiye kapılıyoruz; çünkü bu tür insanların, tüm o zekalarıyla, oluşmakta olan bir kültüre ve dehanın eğitimine - yani her türlü kültürün hedefine - destek değil köstek olduklarını seziyoruz. Bu kişilerdeki bir körleşme durumudur ve o alışkanlık haline gelmiş, soğuk, kendisiyle gurur duyan erdemlilikle aynı değerdedir; hakiki kutsallıktan çok uzaktadır ve uzakta da tutar. Schopenhauer' in doğasında tuhaf ve son derece tehlikeli bir ikilik vardır. Kendilerindeki dehayı: bu ölçüde ve kıyaslanamaz bir kesinlikle hissetmiş olan düşünürlerin sayısı çok azdır; Schopenhauer'in dehası ona en büyük müjdeyi - yani insanlığın toprağında en derin izi kendi pulluğunun açacağını - bildirmiştir. Bu yüzden varlığının bir yarısının doymuş ve dolmuş, hırstan uzak, gücünden emin oldugunu biliyordu; bu yüzden mesleğini, başarıyla yetkinleşmiş birinin azameti ve onuruyla taşıdı. Varlığının diğer yarısında deli dolu bir özlem yaşıyordu; acılı bakışların: la Trappe manastırının büyük kurucusu Rancé'nin resminden uzaklaştırırken, "bu bir inayet meselesidir," dediğini duydugumuzda anlıyoruz bu özlemi: çünkü dehanın kutsallığa duydugu özlem daha derindir gözcü kalesinden herhangi bir insandan daha uzaklara, aşağıya Bilgi ve varlığın uzlaşmasına:; içeriye, huzurun ve yadsınmış istencin alanına ve öteye, Hintilerin sözünü ettiği öteki kıyıya bakmıştır; herhangi bir insandan daha net görmüştür.
Schopenhauer'i tehdit eden ve yapısından kaynaklanan üç tehlike hepimizi tehdit ediyor. Herkes, varlığının özü olarak, üretken bir biriciklik barındırır içinde ve bu biricikliğin bilincine vardığında, tuhaf bir sıradışılık parıltısı oluşur onun çevresinde. Birçokları için katlanılamaz bir şeydir bu: Çünkü dediğimiz gibi tembeldirler ve her biriciklikte bir külfetler ve yükler zinciri asılıdır. Hayatın bu zincirle yükü ağırlaşan sıradışı birinden, gençliğinde özlemini çektiği hemen hemen her şeyi, neşeliliği, güveni, hafifliği, saygınlığı esirgeyeceğine hiç kuşku yoktur; etrafındaki insanların ona vereceği hediye, yalnız kalma yazgısıdır.
Öte yandan, gerçek tehlike ve özellikle büyük bir tehlikenin genelliği, insanları daha iyileştirir ve daha sıcakkanlı kılar.
Hakikatlikteki kahramanlık bir gün zamanın oyuncağı olmaya son vermekten gelir.
Gücü kendini unutuşundan gelir; kendini düşündüğünde yüksekteki hedefiyle arasındaki uzaklığı ölçer sanki ardında ve altında bir arpa boyu yüksekliğinde bir cüruf yığını görüyor gibidir.
Bir ağacın fazla gölgeden dolayı asla olgunlaşamayacak bir meyvesi olduğunu bilmek ve hemen önünde, kendisine nasip olmayan güneş ışığının uzandığını görmek.
Çoğunluğu oluşturanlar, kendi çabalarının amacını yanlış belirleseler bile ulaşır mı doğa hedefine?
Bri madeni paraya geçer akçe denilmesi anlamında, olabildiğince çok sayıda geçer akçe insan eğitmek, işte budur hedef bu anlayışa göre bir milletin ne kadar çok geçer akçe insanı varsa o kadar mutlu olacaktır.
Biçim yoksulu kültür için yapılan asıl çalışmayı kendilerine mal etmelerinin ve örneğin tüm sanatın kendilerine ait olduğunu ve onların hizmetinde olması gerektiğini zannetmelerinin nedeni, kendilerini olumlamalarının, ancak kültürü olumlamalarıyla mümkün olmasıdır.
Görüşlerin hercümerci sayesinde, görüş sahibi olmaya cesaretleri mi kırılsın ? Bizim harika bir biçimde yükselttigimiz tezahürata katilmak mi ögretilmeli onlara? Yoksa felsefeden nefret etmeyi ya da onu hor görmeyi mi ögrenmeliler? Ögrencilerin, felsefe sinavlari yüzünden, insan tininin en büyük ve en zor fikirlerinin yanı sira, en çılgın ve en sivri fikirlerini de zavallı beyinlerine tıkıştırmak için nasil eziyet çektiklerini bildiginde, bu sonuncu olasılığı, düsünüyor insan. Bir felsefeye yönelik, mümkün olan ve bir seyler de kanitlayan biricik elestiri, bu felsefeye göre yasanip yasanamayacagini denemek, hiçbir zaman üniversitelerde ögretilmemistir: Aksine her zaman sözcükler hakkindaki sözcüklerin elestirisi ogretilmistir. Simdi, yasamda fazla bir deneyimi olmadan, sözcüklerden ibaret elli sistemin ve bunlarin elli elestirisinin yan yana ve ic ice muhafaza edildigi gen bir zihni düsünün - nasil bir issizhik, nasil bir yabanilegme, felsefe egitimine yönelik nasil bir alay! Aslinda itiraf edildigi gibi felsefeye degil, bir felsefe sinavina yönelik egitim verilmektedir:
"Ulu tanrı gezegenimize bir düşünür getirdiğinde" diyor Emerson. 4. " görün o zaman, her şey tehlike altindadir: Sanki büyük bir sehirde bir yangın çıkmış gibidir, hiç kimse neyin hala güvende olduğunu ve yangının nerede bitecegini bilemez. Bilimde, ertesi gün bir altüst oluş yasamayacak bir alan kalmaz, artik edebi bir itibar yoktur, ne de sözümona sonsuza dek sürecek ünler; bu saatte insanlar için pahali ve degerli olan ne varsa, yalnızca onların tinsel ufkunda yükselmis olan ve seylerin şimdiki düzenine, bir ağacın elma vermesi gibi yol açan fikirlerin hesabına öyledirler. Yeni bir kültür düzeyi bir anda tüm insani ugraslar sistemini köklü bir değişime tabi kilacaktir.”