21 Ekim 2024 Haftası

21 Ekim 2024 Haftası

Tags
düşünceler
okumalar
izlemeler
dinlemeler
Published
October 21, 2024
Author
Zeynep Şimşek

Kuhn ve Wittgenstein: Düşünce Dünyasında Bir Bulmaca

Thomas Kuhn’un bilimsel paradigmalar üzerine geliştirdiği teoriyi anlamak, onun analojilerini doğru kavramaktan geçiyor. Özellikle, Kuhn’un bilimsel devrimleri açıklarken kullandığı paradigma kavramı ile Wittgenstein’ın dil felsefesi arasında düşündürücü bir paralellik var. Bu paralellik, öğrenme süreci ve kavramların doğası üzerine derin bir sorgulamayı beraberinde getiriyor.
Bulmaca paradigması, Thomas Kuhn’un bilimsel çalışmaların günlük işleyişini açıklamak için kullandığı bir kavramdır. Bilim insanları, bir paradigma (yani, genel kabul görmüş teoriler, yöntemler ve inançlar sistemi) içinde çalışırken, bu sistemin kuralları ve sınırları dahilinde “bulmaca çözer” gibi sorunları ele alır.
Tıpkı bir bulmaca gibi, bu sorunlar:
  • Paradigma tarafından belirlenen kurallar çerçevesinde çözülür.
  • Çözülebilir olmaları beklenir (çözülemeyen bir bulmaca, paradigmanın yetersizliğini gösterebilir).
  • Çözüm, var olan kuralları doğrular ve pekiştirir.
Eğer bulmacalar çözülemez hale gelirse ve paradigma bu sorunlara yanıt veremezse, bilimsel bir kriz doğar ve yeni bir paradigma ihtiyacı ortaya çıkar. Bu, bilimsel devrimin temelini oluşturur.

Wittgenstein ve Yaprak Analojisi

Wittgenstein’ın dil felsefesine göre, bir kelimenin anlamını öğrenmek, onun kullanıldığı bağlamda öğrenilir. Örneğin, birisi gelip size, “Yaprak kelimesini nasıl bu kadar rahat kullanabiliyorsun? Yaprakları, yaprak olmayan nesnelerden ayıracak kesin bir kuralın mı var?” diye sorduğunda, Wittgenstein’a göre bu soruya verilecek yanıt, o kişiyi bir ağaca götürüp “İşte, hayatım boyunca yaprak olarak adlandırmayı öğrendiğim nesneler bunlar,” demektir.
Ancak, bu cevap şüpheciyi tatmin etmeyecektir. Çünkü ona göre, yaprak olma kuralı diye bir şey yoktur; bu, dilin sınırları içerisinde öğrenilen bir şeydir. Daha da önemlisi, bir kişi yaprağın ne olduğunu öğrenmediyse, onun “yaprak olma kuralını” anlayabilmesi mümkün değildir. Bu noktada Wittgenstein, dilin dışında kesin bir doğrulama işleminin yapılamayacağını savunur. Çünkü dil, zaten kendisi bir öğrenme sürecinin ürünüdür ve kendi kuralları dışında bir şeyle doğrulanamaz.

Kuhn ve Bilimsel Paradigmalar

Kuhn’un bilimsel paradigma değişimi teorisinde de benzer bir durum vardır. Ona göre, bilimsel bilgi, yalnızca bir paradigma çerçevesinde anlam kazanır. Ancak, aynı paradigmada açıklanamayan anormallikler ya da aykırılıklar ortaya çıktığında, bilim, olağanüstü bir döneme girer. Bu dönemde, paradigma sorgulanır ve yeni bir paradigma arayışı başlar. Eski paradigmalar, tıpkı yaprak analojisindeki gibi, temel özelliklerini kaybeder ya da yeni bulgularla çelişir hale gelir.
Bir başka deyişle, bilimde devrim, yalnızca “eski”nin yıkılması değil, yeni bir anlayışın gücünün ortaya çıkmasıdır. Kuhn’a göre, bu süreç, yalnızca argümanların ve kanıtların gücüyle ilerler; kalabalıkların ya da otoritelerin gücüyle değil.

Karanlık ve Işık

Bilimde devrim dönemleri, bir nevi “karanlık” zamanlardır. Eski paradigmaların artık yetersiz olduğu, ancak yenisinin henüz tam anlamıyla şekillenmediği bir belirsizlik dönemi yaşanır. Ancak, bu karanlık, bilim insanlarının ışık olmasıyla aydınlanır. Tıpkı bir fizikçinin zamanın ne olduğunu açıklamaya çalışmak yerine zamanla ilgili soruları çözmeye odaklanması gibi, bu süreç, pratik ve teorik ilerlemelerle gerçekleşir.

Öğrenmek, Kopya Çekmek Değildir

Kuhn ve Wittgenstein’ın düşüncelerinden yola çıkarak, öğrenme süreci hakkında da önemli bir ders çıkarabiliriz: Öğrenmek, hazır cevaplarla ya da ezberlenmiş kurallarla ilerleyen bir süreç değildir. Tıpkı yaprak analojisinde olduğu gibi, bir şeyi gerçekten öğrenmek, onunla yaşamak, onu deneyimlemek ve onunla ilgili sorular sormaktan geçer.

Sonuç

Bilimsel devrimler ve dilin doğası, her ikisi de öğrenme ve anlamlandırma sürecimizin temel taşlarını oluşturur. Kuhn’un paradigması ve Wittgenstein’ın dil oyunları, dünyayı nasıl kavradığımızı ve bu kavrayışın nasıl değiştiğini anlamamıza yardımcı olur.
Bu iki düşünürün bulmaca gibi görünen fikirlerini çözmek, aslında insan aklının sınırsız potansiyelini keşfetmek için bir fırsattır.